Hasanboğuldu Şelalesi-Kaz Dağları
- Hilal Taşcı
- 19 Ağu 2021
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 19 Ağu 2021
Ülkemizin en önemli zenginliklerinden biri olan Kaz Dağları'na yaptığım gezide gördüklerim yer almaktadır.

"Tatil" kelimesinin benim için ifade ettiği anlam her geçen yılla birlikte farklı bir boyuta büründü. Belki bu adım atılan her yaşın kendine has ihtiyacından kaynaklanıyor olabilir ya da özellikle şu son birkaç yılda dünyaca ve ülkece yaşadıklarımızı düşününce gergin ruh halimizin dinginliğe ihtiyacından olsa gerek bu kavramın bendeki algısında büyük bir değişiklik olduğunu söyleyebilirim. "Tatil" benim için deniz, sahil, güneşten ibaret değil. Bu arada yanlış anlaşılmasın denizin hastasıyımdır, hayallerimden birisi de denizi olan bir yerde yaşamak. :) Aslında ülkemizde tatilin sadece deniz, sahil, güneş şeklinde algılanmasının değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Neden mi diyeceksiniz? Ülkemiz coğrafî konumu nedeniyle tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bu medeniyetlerden kalan izler kültürel miras listemizde yer almaktadır. Demek istediğim turizmin kültür boyutunun vurgulanması ve tanıtımının yapılmasıdır.
Şehirlerde yaşamanın avantajları olduğu kadar dezavantajları da mevcuttur. Betonlaşmanın gitgide artmasıyla günümüz insanının nefes alacağı yerler azalmaktadır. İnsanlar temiz havaya, toprağa, ağaca hasret kalıyor. Göç olgusunun ileriki süreçlerde kentlerden köylere doğru yaşanacağını düşünenlerdenim.
İnsan fıtratı gereği sürekli bir değişim, yenilik ister. Büyüklerimizin dile getirdiği "Tebdil-î mekânda ferahlık vardır" sözü ile insanın uzun süre bulunduğu yerden uzaklaşmasının yaşamın monotonluğunun önüne geçilmesi ve ruhen rahatlaması açısından yer değiştirmenin iyi olacağı vurgulanmaktadır. Bizde ailecek şu son birkaç yılın yaşanmışlıklarının ağırlığını ruhumuzdan atabilmek için doğa tatilini tercih ettik. Balıkesir'i tercih etmemizin nedeni daha önceden oraya hiç gitmemiş olmamız ve giden tanıdıklarımızın tavsiyesi ile rotamızı çevirmiş olduk. Yazımda gittiğim her yeri belirtmedim. Beni en çok etkileyen ve dünyadan göçüp gitmeden önce herkesin muhakkak görmesi gerektiğini düşündüğüm yerleri paylaşmaya çalıştım.
Kaz Dağları Millî Parkı
Balıkesir gezimizin rotalarından biri de Kaz Dağları Millî Parkı idi. Kaz Dağları, Edremit bölgesinin kuzeyinde yer almaktadır. Çanakkale ve Balıkesir illeri arasında Biga Yarımadası'na uzanmaktadır. Alpler'den sonra dünyada oksijen oranının en fazla olduğu ikinci bölgedir. Bölgenin kendine has bitki türleri vardır. Bunlardan en bilineni Kaz Dağı Göknarıdır. Millî Park sınırı içerisinde Pınarbaşı, Hasanboğuldu, Şahindere Kanyonu, Mıhlı Çayı, Sarıkız Tepesi bulunmaktadır. 28 Temmuz 2021 tarihinde ülkemizin farklı bölgelerinde başlayan orman yangınları nedeniyle Kaz Dağı Millî Parkı'nın her yeri açık değildir. Açık olan yerlerden Hasanboğuldu Şelalesi'ne gittik.
Türk Edebiyatı'nın önde gelen yazarlarından Sabahattin Ali, 1943 yılında yayınlanan öykülerinin yer aldığı "Yeni Dünya" adlı eserinde Hasan'ın hikâyesine yer vermiştir. Hasanboğuldu efsanesinin çıkış noktasında acı bir aşk hikâyesi vardır. Obalı Emine ile Ovalı Hasan'ın aşk hikâyesidir. Bu iki genç birbirini sevmektedir fakat yaşam tarzları farklı olduğundan kavuşmaları zordur. Hasan, Emine'yi ailesinden ister. Oba geleneğine göre Hasan'ın Emine'ye kavuşabilmesi için obaya kadar hiç dinlenmeden sırtında bir çuval tuzu taşıması gerekmektedir. Hasan bunu kabul eder ve yola çıkar. İlk başlarda çok zorlanmaz ama zamanla sıcaktan terler ve çuvaldaki tuzlar sırtını yakmaya başlar. Emine geleneği bozmamak için Hasan'ın dinlenmesine izin vermez ve yardım etmez. Hasan tüm gücüyle çuvalı taşımaya çalışır fakat sonunda dayanamaz, yere yığılır. Emine hemen çuvalı alır ve yola devam eder. Hasan, Emine'nin arkasından 'Ben senin ardından gelemedim. Sen benim ardımdan gel!' diye bağırır. O günden sonra Hasan'ı bir daha gören olmaz. Emine onun gömleğinin bir parçasını dere kenarında bulur. Hasan'ın sesi Emine'nin kulağında çınlar ve bu ses sürekli Emine'yi çağırır. Emine'nin durumu günden güne kötüleşir, aklını yitirir. Emine sonunda dayanamaz, dere kenarında Hasan'ın gömlek parçası ile kendini ağaca asar. Hikâyenin 1990 yılında başrollerini Hülya Avşar ve Yalçın Dümer'in oynadığı Türk filmi çekilmiştir.
Fotoğrafı Kaydırmak İçin Ok Üzerine Tıklayınız.
Hasanboğuldu Şelalesi'ne doğru giderken yol boyunca mahsullerini satmaya çalışan yörenin insanları ile karşılaşıyorsunuz. Özellikle bu satışı yapanların çoğunu kadınlar oluşturuyor. Bizde hem onlarla muhabbet etmek hem de yöresel ürünlerden almak için yol boyunca durmaya çalıştık. Bu yüce gönüllü insanlar alışveriş yapmazsanız bile hakkımız helal olsun diyerekten muhakkak size ürünlerinden ikram ediyorlar. Bende iki tatlı emekçi kadınla tanıştım. Birisi Kadriye Teyze, diğeri Çakır Abla. Her ikisi de kendi ürettiklerini satmaya çalışan emekçi Anadolu kadınıdır. Biraz muhabbet ettik. Onlardan bir hatıra kalması ve yazımda yer vermek istediğim için fotoğraflarını çekmem konusunda kendilerinden izin aldım. Tam vedalaşırken Çakır Abla bana: 'Kızım sen turist rehberi misin yoksa?' dedi. Eğer yolunuz bu taraflara düşerse Kadriye Teyze, Çakır Abla gibi emekçi insanlara rastlarsanız alışveriş yapmazsanız bile güler yüzünüzü ve selamınızı eksik etmeyin.


Millî Parkın yukarısına doğru çıktıkça buz gibi, tertemiz sularla karşılaşıyorsunuz. Suya girmek isteyenler için -eğer soğuğa dayanacak yüreğim var diyorsanız-yanınıza terlik ve mayonuzu almanızı öneririm. Suyun kenarlarında, içerisinde oturmak için banklar var. Yiyeceğinizi, içeceğinizi (mangal kesinlikle yasak) yanınıza alırsanız buralarda oturup dinlenebilirsiniz. Bu güzel manzaralara bakarken üzüldüğüm bir nokta vardı. Şelalenin içinde ve çevresinde, ağaçların diplerinde maalesef çöpler vardı. Çevre bilincinden yoksun bir toplum olduğumuz doğal güzelliklerimize verdiğimiz önemle görülmektedir. Bu konuda duyarlı olmamız gerekiyor.
Parkın içerisinde beni en çok etkileyen (her zamanki gibi) ağaçlardı. Ağaçların renkleri, yaşları ve şekilleri dikkatimi çekti. Kim bilir nelere şahit olmuşlardı diye düşünmekten alamadım kendimi. Sahip olduğumuz bu güzelliklere bakmaya kıyamıyorken yanan ormanlarımızı ve hayvanlarımızı düşündüm. Bunları düşündükçe insan kahroluyor. Haberlerde ve sosyal medyada karşımıza çıkan kareler gözümüzün önüne geliyor. İnsanoğlu olarak doğaya savaş mı açtık bilemiyorum ama acilen bunu sonlandırmalıyız. Doğaya açtığımız bu savaşa devam edersek kendi sonumuzu hızlandırıyoruz.

Yazımı burada sonlandırırken ülkemizin bir cennet olduğunu, doğa konusunda hassas olmamız gerektiğini, elimizden yitip giderlerse gelecek kuşağımız için kültürel miras adına hiçbir şey kalamayacağı durumu ile karşılaşacağımızı belirtmek isterim.
Yeşille kalmanız dileğiyle...🌱
Comments